ARA-BUL BAKALIM!

17 Ağustos 2013 Cumartesi

EN ACIKLI TÜRK FİLMLERİ

  Türk sinemasında çekilen bir çok melodram kayda değer bir şeyler anlatır mı yoksa sadece ağlatır mı?Bir gerçek var ki Türk sineması ağlatmak konusunda oldukça başarılıdır. Bu listede yakın zamana dair filmler de olmakla birlikte daha çok Yeşilçam dramlarını anıyorum. Oldukça kısa bir liste dram yönünden çok zengin olan Türk sinemasında ilk göze çarpanları listeye dahil ettim.
 İşte izlemeden önce mendilleri hazırlamanız gereken Türk filmleri,iyi okumalar...

 5.UÇURTMAYI VURMASINLAR (1989)


 1989 yılında Tunç Başaran, sinemanın kısır döngüde olduğu bir dönemde Feride Çiçekoğlu'nun aynı adlı romanından uyarlanan bu eserle aykırı bir film yapıyor.Özgürlük, umut, iktidar ve sevgi üzerine çarpıcı bir film..
 Filmde 4 yaşındaki Barış'ın gözünden kadınlar hapishanesi anlatılıyor. Filmi unutulmaz yapan belki de Barış'ın bakışları ve konuşmasıdır. Film bir çok dokunaklı sahneyi içinde barındırıyor. Barış'ın yanık bir ses tonuyla "İnciii" deyişi unutulmazdır.
 O küçücük avluda hayali uçurtmalar uçuran Barış'ın hikayesi izleyiciyi derinden etkilemeyi başarmıştır.

4.DÖNÜŞ (1972)

  Filmin yönetmen koltuğunda Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray var. Türkan Şoray'ın ilk yönetmenlik deneyimi. "Dönüş" dönmeyi, dönebilmeyi, beklemeyi, ayrılığı daha doğrusu beklenenin bir türlü dönmemesini anlatıyor. Türkan Şoray-Kadir İnanır klasiği bir film. Bilal İnci ise oynadığı kötü adam rollerinin en kötüsünü oynar belki de bu filmde...
 İbrahim ve Gülcan geçim derdinde bir köylü ailesidir. İbrahim para kazanmak için dönemin umut kapısı olan Almanya'ya gider. Reşit Bey'in saplantısı Gülcan'a hayatı zindan ettirir. Tarlası yakılır, bebeğiyle birlikte aç susuz kalır. Yine de o adama gidip avuç açmaz. Gülcan hem iyi bir aşıktır hem de evine bağlı ve çalışkan bir kadındır. İbrahim'in yokluğunda bile onu beklemekten vazgeçmemiştir. Bir ara İbrahim izinliyken Almanya'dan gelir ama artık çok değişmiştir. İbrahim yine gider. Bu sefer tek bir mektup bile yazmaz. Gülcan'ı Reşit Bey rahat bırakmaz. Adamları Gülcan'a saldırır. Bu saldırı Gülcan'a zarar vermez ama çocuğunun hayatını alır. Gülcan da aynı yerde Reşit Bey'i öldürür. Gülcan'ın uğruna her türlü zorluğa göğüs gerdiği İbrahim dönüyordur o dönemin meşhur woswos arabasıyla. Ancak İbrahim yalnız değildir yanında Alman bir kadın ve bebeği vardır. İbrahim kaza yapar. O ve Alman karısı ölür. Dönüş artık İbrahim'in dönüşü değildir. Dönüş Gülcan'ın ve masum bir bebeğin dönüşüdür.
 İşte bu noktada bu filmin kazandırdığı o güzel şarkıyı "Hasretinle Yandı Gönlüm" Seha Okuş'un sesinden duyarız. Film boyunca boğaza oturan düğüm böylece çözülür...

3.BABAM VE OĞLUM (2005)

  Çağan Irmak 2005 yılında "Babam ve Oğlum" filmiyle sinema izleyicilerine unutulan bir tadı hatırlatıyordu. Sinemada kendinden sayabileceği bir aileyi uzun zamandır görmüyordu Türk izleyicisi. Hüznü, duygusallığı ve pişmanlığı, hayatın gelip geçiciliğini ve geçmişte açılan yaraları onarmanın zorluğu üzerine güzel bir aile filmiydi "Babam ve Oğlum". Hikayesi, duygusu güçlü bir film...
 Film Sadık'ın ölümü beklemesi, ölmesi ve ailesinin onun ölümüne ağlaması üzerine kurulu. Film, ölümü bekleyen Sadık'ın babası ile yüzleşmesi ve oğlunu emin ellere bırakabilme çabası içinde hayat buluyor. Alt metinde ise film boyunca yürüyen siyasi göndermeler de ihmal edilmemiş. İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülür mü? gibi can alıcı soruları sordursa da kimine göre filmin bir kaç eksiği de yok değildi. Örneğin film bir kaç finale sahip. Tam bitti denilen yerde değil daha sonra bitiyor. Sonuna bir umut yerleştirmek için film çocuk sinemayı keşfetti gibi bir şeyle ama zorla devam ettiriliyordu.
 Film melodrama ihtiyaç duyulan boşluğu doldurdu. Oyunculuklar ise fazlasıyla göz dolduruyordu. Özellikle Çetin Tekindor'un meşhur sahnedeki performansı mükemmeldi...

2. AH MÜJGAN AH (1970)

   
   1970 yılında aşk üzerine, kaybetme üzerine, bırakıp gitme üzerine yapılmış etkileyici bir film çıkıyordu. Başrolde Türk sinemasının en babacan, en samimi yüzü Sadri Alışık var. Esen Püsküllü ise onun deli gibi aşık olduğu Müjgan'ı canlandırıyor. 
 Sadri Alışık Hüsnü'yü oynar bu filmde. Yine haytadır biraz afacan, kenar mahallenin bıçkın ve içli delikanlısıdır. Tüm Sadri Alışık karakterleri gibi fazlasıyla bizdendir. Akşamları arkadaşlarıyla biraraya gelir, muhabbetler daha kirlenmemiştir. 
 Mahalle halkı Hüsnü-Müjgan aşkına büyük saygı duymaktadır. Kimse yadırgamaz sahil kenarında gazoz kapaklarına saklanmış aşklarını...
 Bir gün bir haber gelir, derler ki Müjgan evleniyormuş. Hüsnü inanmaz yok der, yalan der. Kötü söz ettirmez Müjgan'ına. Oysa haberler doğrudur. Müjgan, Hüsnü yerine zengin bir adamı tercih etmiştir. Müjgan zengin biriyle evlenerek bir üst sınıfa dahil olacaktır aklınca. Müjgan gider, dünyadan kopar Hüsnü. Hep neşeli olan o adamın kalbine hüzün düşmüştür artık. Müjgan'ı unutmayı reddeder. Ah Müjgan ah! dedikçe kalbi parçalanır. 
 Hüsnü ile Müjgan bir gün tesadüfen yolda karşılaşır. Hüsnü bir gazinoda tek başına orta oyunları oynamaya başlar. Herkes bu samimi, hüzünlü adamla birlikte kah güler kah ağlar. Sonra pişmanlık içinde Müjgan gelir. Zannedersiniz ki Hüsnü, Müjgan'a seni affettim diyecek, film de kavuşmayla bitecek. Hüsnü aşkını ezdirmez ne Müjgan'a ne de paranın sahte mutluluğuna, temiz bırakır yaşananları...
 Bu film açıkçası benim en sevdiğim Türk filmlerinin başında gelir. Oysa o kadar sıradan bir senaryosu vardır ki... İki fakir genç.. Kurulan evlilik hayalleri.. Nalet bir kız anası.. Çapkın, yakışıklı ve çok zengin bir jön.. Aklı karışan genç bir kız.. Yıkılan hayaller.. Fakir adamın bir şekilde parayı bulması.. Ve o kızdan bir şekilde intikam alması... İşte bütün senaryo bu, öyleyse nedir bu filmi bu kadar güzel yapan? Bu film buram buram Sadri Alışık'tır. Eyvallah Turist Ömer, Ofsayt Osman ama Sadri Alışık asıl Ah Müjgan Ah'tır, Hüsnü'dür...
 “Merhaba Müjgan.. Merhabalar olsun.” Merhabalar olsun.. Bir merhaba’ya ne kadar anlam yükleyebilirsiniz? Bir merhaba’yı nasıl daha güzel kılabilirsiniz? Samimiyet budur işte. Ya da "Müjgan! Etme Müjgan, gitme. Bırakma beni, öldürme n’olur. Bak, nişan yüzüklerimiz hazır, aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız, kiralık gelinliğin, her şeyler, her şeylerimiz hazır..” Ancak Müjgan dinlemez biner o kara arabaya ve mahallelinin yuhalamaları eşliğinde gider. Kötü söz çıkar bir arkadaşının ağzından Müjgan için ve Hüsnü şöyle der "Beddua etme Müjgan'a". Karşılaştıklarında ;" Senin çocuğun mu Müjgan? Biz evlenseydik benim çocuğum olacaktı.. İsmi de Koray değil; Ali, Ahmet, Cemal gibisinden bir şeyler olacaktı…”
 éSemtimizin bir tanesiydi Müjgan, saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür. Elleri ufacık, gözleri dört defa lacivert. Ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. Öyle bir sevdim ki Müjgan’ı, dünyamı şaşırdım.. Haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar; fakir soframız kurulur gibi geldi.”
Dile bakın, jargon gibi biraz buram buram Atilla İlhan kokar. Aynı dizeleri Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Ediz Hun söyleseydi bu derece dokunur muydu? Hiç sanmıyorum...
 Sadri Alışık bu filmle devleşir benim gözümde. Biraz uzun bir yazı oldu ama bu vesileyle Sadri Alışık'ı da anmış olduk. Yazımın sonuna karşılaşma sahnesini ve Sadri Alışık'ın filmin sonundaki ünlü tiradını da ekliyorum.















1. CANIM KARDEŞİM (1973)



 En sevdiğin insanlar için neyi feda edebilirsin? Canını, malını, kanını belki hepsini... ama bütün fedakarlıkların hiç bir işe yaramıyorsa ya çaresizsen...
 1973 yılında usta yönetmen Ertem Eğilmez çarpıcı, can yakan bir drama imza atıyordu. Aşkın sahte yüzlerine bulaşmadan gariban bir ailenin sımsıcak dünyasına yelken açıyordu. Bu film benim izlediğim en çarpıcı hikayelerden birisidir.
 Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kahraman Kral başrolleri paylaşıyor. Figüran sayılabilecek rollerde ise Adile Naşit, Kemal Sunal, Metin Akpınar gibi büyük yıldızların olduğu insanın kalbin dokunan bir film "Canım Kardeşim". Kirli düşüncelerimizi gözyaşıyla yıkayan bir film...
 Küçük Kahraman abisi ve abisinin dostu Halit ile birlikte yoksul ama neşeli bir hayat sürmektedir. Abisinin ve Halit'in tek amacı küçük Kahraman'ın okumasıdır. Fakirliklerine rağmen keyifli bir hayat geçiren bu küçük ailenin mutluluğu öğretmenin Kahraman le ilgili bir gerçeği ortaya çıkarmasıyla son bulur. Yapılan sağlık taramalarının ardından Kahraman'ın kan kanseri olduğu anlaşılır. Kahraman'ın kan kanseri olduğunu söyleyen doktordan o an hepimiz nefret ederiz. Doktor ağabeye kardeşinin kan kanseri olduğunu söylediğinde ağabey dönüp Halit'e bakar, ondan bir şeyler bekler gibi bakar lakin yapacak hiçbir şey yoktur...
 Halit ve ağabeyi bundan sonra bütün güçlerini onu mutlu edebilmeye adamıştır. Onu mutlu edebilecek şey ise  büyülü bir kutudur. Onu mutlu edecek şey sadece bir televizyondur. Ağabey ve Halit'in Kahraman için verdiği mücadele içimizi eritir. Şöyle güzell bir yemek yeseydi Kahraman ama nasıl? Kan vermekte bulurlar çareyi, kanlarıyla ödedikleri bir yemek yedirirler küçük Kahraman'a. Bu kadar saf kederi ve bu kadar saf sevgiyi bir arada sunan bu derece hüzünlü başka bir film belki de yoktur...
 Sonunda napar ederler bir televizyon bulurlar bir de anten çalarlar. Anteni takıp öyle uyandıralım derler. Umutla hazırlarlar her şeyi ama uyanmaz Kahraman...
 Bu filmi bu listenin başına taşıyan en önemli şeylerden biri de trajedinin derinliğidir. Bu tarz filmlerde odak noktasındaki kişinin son bir isteği olur. Gitmek istediği bir yer, almak istediği bir şey, kavuşmak istediği biri. Bu filmi bu kadar trajik yapan ise bu isteğin basit bir televizyon olmasıdır ve o basit televizyon için gösterilen inanılmaz çabadır...
       







       
   

8 Ağustos 2013 Perşembe

EN İYİ ANİMASYON FİLMLERİ

 Öyle bazı animasyonlar vardır ki  izleyenin yaşı kaç olursa olsun  suratında şapşal bir gülüş bıraktırıverir. Animasyon çocuk içindir ben izlemiyorum valla çocuk izlerken ben de mecbur bakıyorum, yok işte kardeşim izledi de oradan biliyorum diyenlere bir hadi oradan çekiyor ve sizi en sevimli, en sıcak animasyon filmlerle baş başa bırakıyorum... 

10.WALL-E (2008)

 
 Bu listedeki en anlamlı animasyonlardan biri hem doğa hem de aşk hakkında çok sağlam mesajlar veriyor Wall-e.
 Konusuna gelince; Dünya gezegenini terk eden insanlar tarafından unutulduktan sonra, uzun yıllar boyunca yapayalnız yaşayan ve bu süre içinde programlandığı işle (çöp tasnifiyle) uğraşan robot WALL-E, günün birinde EVE adlı çok güzel bir arama robotuyla karşılaşır ve hayatı aniden yepyeni bir anlam kazanır.
WALL-E’nin elinde gezegenin geleceğinin anahtarının olduğunu keşfeden EVE, artık başka bir gezegende yaşayan ve dünyaya güvenlik içinde geri dönüş haberini heyecanla beklemekte olan insanlara bu bilgiyi rapor etmek için müthiş bir uzay yolculuğuna çıkar. Ancak WALL-E’ de boş durmamış, çok beğendiği EVE’in peşine takılarak onunla birlikte galaksiye açılmıştır. Beyazperdedeki gelmiş geçmiş en heyecan verici ve en yaratıcı komedi macerası böylece başlar. Geleceğin daha önce hiç hayal edilmemiş vizyonlarını içeren bu filmde  WALL-E’ye, aralarında bir hamamböceği ile bozuk robotlardan oluşan kahraman ruhlu bir topluluğun da yer aldığı birbirinden ilginç karakterler eşlik eder


9.TOY STORY- OYUNCAK HİKAYESİ (2009)


 İzlemesi gerçekten zevkli animasyonlardan. Daha sonra seri olarak devam etmiş olsa da ilk filmin tadı bence diğerlerinde yok.
 Konusuna gelince; Buzz Lightyear adlı yeni çıkan oyuncak, Andy'e hediye edilir. Oyuncağı çok seven Andy, eski gözdesi Şerif Woody'e olan ilgisini yitirir. Bir gün Buzz yanlışlıkla pencereden aşağı uçunca, herkes Woody'nin onu öldürdüğüne inanır. Woody, kendisini kurtarabilmek için Buzz'ın arkasından giderek onu geri getirmeye karar verir. Fakat ikiliyi dış dünyada büyük tehlikelerle dolu maceralar beklemektedir...




8.UP- YUKARI BAK (2009)


 Sevgi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi...Sıcacık, güzel eğlenceli bir film. 
 Konusuna gelince; Hayatı boyunca yaşamak istediği macera hayalini gerçekleştirmek için evine binlerce balon bağlayıp Güney Amerika'nın vahşi doğasına doğru yolculuğa çıkan 78 yaşındaki Carl Fredricksen'ın hikayesinin anlatıldığı film. Ancak Carl, yolculuğa başladıktan sonra en büyük kabusunu da yanında götürmekte olduğunu fark eder; fazlasıyla iyimser, doğa kaşifi 8 yaşındaki Russel'i...





7.MONSTERS INC - SEVİMLİ CANAVARLAR (2001)

 İşte size sıkılmadan izlenebilecek keyifli bir yapım daha. Bu film de seri olarak devam etse de ilk filmin yerini hiç biri tutamamıştır.
 Konusu; Canavarlar Dünyası adlı kendilerine has bir diyarda yaşayan ve enerji toplamak için arada bir insanların bulunduğu ortamlara gelmek zorunda kalan canavarların öyküsünü anlatılıyor. Geliyorlar, çünkü Canavarlar Dünyası'nın enerji kaynağı, canavarlar tarafından korkutulan insanların attığı çığlıklar. Gerçekte kötü niyetli olmayan bu tuhaf yaratıklardan Sully günün birinde kazara küçük bir kızı da Canavarlar Dünyası'na getirince, tek gözlü arkadaşı Mike başta olmak üzere tüm canavarlar dehşete kapılıyor. Neden mi? Çünkü Canavarlar Dünyası'ndaki inanışa göre insanlar toksin etki yapıyorlar ve küçük kızın varlığı onlar için bir salgın hastalık tehdidi anlamına geliyor...

6.FINDING NEMO- KAYIP BALIK NEMO (2003)


 İnsanı balık tutmaktan soğutan film :) Baba palyaço balığının oğlunu bulmak için verdiği mücadeleye hayran kalacaksınız.
 Konusuna gelince; Dünyaya gelir gelmez annesini kaybeden Nemo babası tarafından büyütülmektedir. Artık ilkokul çağına geldiğinde babasının ilgisinden sıkılmaya başlar. Bir süzgeci küçük olduğu için babası Okyanusta yüzmeyi Nemo' ya yasaklamıştır. Bir gün Nemo, Okyanusta yüzebileceğini ve o sırada yüzeyde duran cisme dokunabileceğini iddia eder ve kendini bir anda bir insanın ellerinde bulur. Oğlunun insanlar tarafından yakalanıp götürüldüğünü gören babası, çok kararlıdır ne olursa olsun Nemo'yu bulacak ve eve geri getirecektir fakat okyanus sandığından çok daha tehlikelidir...

5. THE SIMPSONS MOVIE- SİMPSONLAR : SİNEMA FİLMİ (2007)

 Dünyanın en tanınmış ailesi bu kez de karşımıza sinema filmiyle çıkıyor. Film de aynı dizi gibi son derece kaliteli, komik ve eğlenceli. Tereddütsüz izleyinn...
 Konusu; Homer bu sefer yaptığı hatayla tüm Springfield halkının sonunu getirir. Amerikan hükümeti kasabayı ortadan kaldırmaya karar verir. Bencilliği yüzünden ailesini de kaybeden Homer bu sefer tek başınadır ve kasabayı kurtarabilecek tek kişi kendisidir.







4. BEAUTY AND THE BEAST- GÜZEL VE ÇİRKİN (1991)


 Aslında bu film ve masalı hakkında söylenecek çok şey var. Öncelikle bu film diğer Disney filmlerinden farklıdır. Güzel ve yumuşak başlı kız, yakışıklı prens klişeleri aşılmıştır. Hikayesini az çok herkes bilir, bencilliği ve kibri yüzünden prensimiz bir cadı tarafından korkunç bir yaratığa dönüştürülmüştür. Ona o haliyle aşık olacak birini bulamazsa sonsuza dek öyle kalacaktır. Tam umudunu yitirdiği sırada karşısına inatçı, zeki ve mücadeleci Belle çıkar ve masal başlar...
 Filmi güzel yapan bir diğer detay ise müzikal olması. Müzikleri gerçekten çok iyi.
 Ayrıca Oscar'a en iyi film dalında aday olan ve en iyi müzik Oscarını kazanan ilk animasyon olduğunu da söylemeden geçmeyelim...

3.TANGLED-KARMAKARIŞIK (2010)


 Kesinlikle her yaşa hitap edebilen bir animasyon. Rapunzel'in daha komik ve modern bir yorumu diyebiliriz. Bu sefer saça tutunarak kuleye tırmanan bir prens yerine karizmatik bir hırsız var :)
 Konusuysa şöyle; krallığın en çok aranan haydudu Rapunzel tarafından rehin alınınca macera başlar. 
 Kesinlikle izlemeye değer, eğlenceli bir film...







2.ICE AGE- BUZ DEVRİ (2002)


 Tartışmasız en iyi animasyonlardan. Bol bol güldürür, eğlendirir, sıcacıktır, zekice kurgulanmıştır, bir çok komedi filmine taş çıkartır. İşin en iyi tarafı devam filmleri de en az ilk film kadar güzeldir :)
 20 bin yıl önce, Dünya hiç olmadığı kadar harika ve bir o kadar da tehlikelidir. Buz Çağı'nın başlangıcı kadar tehlikeli olduğu zamanlarsa çok azdır. Gezegenin dev yaratıkları ve daha küçük olanlardan bazıları soğuktan korunmak için güneye göç etmektedirler. Bunlara katılmayan iki kişi vardır. İşleri kendi bildiği gibi halletmeyi seven avare mamut Manfred ve hiç bir şey yapmadan yaşamaya bayılan tembel Sid. Karşılarına bir de kaplan Diego çıkınca ekip tamamlanır ve macera başlar.
 Sincabı ve fındık sevdasını da unutmamak gerek tabii...

1.SHREK (2001)



 İzlemeyen kaldı mı acaba? Benim için en iyi animasyon hatta olayı animasyonla sınırlandırmasak bile en iyi filmler arasında yer alır. Duyguları bu kadar iyi anlatan başka bir animasyon yoktur sanırım. Hem çok komik hem de duygusal bir filmdir Shrek.
 Bu filmi ilk kez 3. sınıftayken sinemada izlemiştim. Üzerinden 11 yıl geçti hala bende o tadı bırakabildiğinden bu film benim için en iyi animasyondur üstüne başka film tanımam :)
 Konusunu bir hatırlayacak olursak; Çirkin görünümlü, yeşil bir canavar olan Shrek, son derece mutlu bir yaşam sürer. Çamur banyosu yapmaktan ve kendi bataklığında yaşamaktan son derece mutlu olmasına karşın, çevresindekiler, hatta öz anne ve babası bile onun görüntüsüne, pis kokusuna dayanamaz. Ancak Shrek'in kendine güveni tamdır ve bütün bu olumsuzluklar onun moralini bozmaz. Duloc ülkesinin iktidar hırsıyla yanıp tutuşan yöneticisi Lord Farquad, evlenmek için bir kuleye hapsedilmiş olan Prenses Fiona'yı seçer ve onu kurtarmak için Shrek'i görevlendirir...
 Serinin tüm filmleri oldukça başarılıdır :)
 Bu filmle birlikte listenin sonuna gelmiş bulunuyorum umarım faydalı bir liste olmuştur...